Pazarlama Yazıları -1-
“Türkiye” Pazarlanıyor
Yıllardır pazarlama alanına katkı sağlamaya ve bir şeyler üretmeye gayret gösteren bir akademisyen olarak “benim görevim Türkiye’yi pazarlamak” diyen bir başbakan gördüm ya artık ölsem de gam yemem. İçinde başbakan sözcüğü geçen bir yazıda siyasetten söz etmemek mümkün müdür bilmiyorum ama beni ilgilendiren kısmı sadece “pazarlama” sözcüğünün bu kadar anlamlı bir yerde ve zamanda kullanılmış olmasıdır. Her ne kadar amatör muhalefetin değişmez isimleri ortaya atılıp mal bulmuş mağribi gibi “işte ülkeyi satıyor, kendi ağzıyla söyledi” gibi anlamsız lakırdılar etmeye başlasalar da söylenen söz çok önemli.
Bizim iş dünyamızın da siyaset dünyamızın da en önemli sorunlarından birisidir satışla pazarlamayı karıştırmak. Pazarlama yapmadan satış yapmaya çalışman iş adamları da siyasiler de hep kaybetmişlerdir. Oysa pazarlama satıştan çok önce başlayan ve de satış bittikten sonra da devam eden bir süreçtir. Dinamik bir süreçtir. Pazarı anlamayı, bilmeyi, pazarla kalıcı, sağlıklı ve rasyonel ilişkiler kurmayı gerektirir. Pazarlama bütün bunları yaparken aynı zamanda işletmenin amaçlarına ulaşmasını da sağlar. Eğer kâr amacı güdüyorsanız bu amaca ancak pazara odaklanarak başarabilirsiniz. Pazar size her şeyi söyler ancak onun dilinden anlamanız gerekir.
Başbakan’ın pazarlama performansı geçen seçimlerde net bir şekilde görüldü. Seçilen mesajlar, yürütülen kampanyalar, kamuoyu araştırmalarından yararlanma ve benzeri bir çok işaret bize Başbakan’ın pazarlamayla satışın farkını bildiğini gösteriyor. Kamuoyu araştırmalarından oy kaybetmediğini, ilerici geçinen rakibinden daha ilerici algılandığını, en güvenilen kişiler arasında yer aldığını rahatlıkla görebiliyoruz. Hedef kitlesine verdiği mesajlar, içeride ve dışarıda izlediği yöntemler bilimsel verilerden hareket ettiği izlenimini veriyor.
Yıllardan beri batı kamuoylarının bizi anlamadığını, bizi tanımadığını söyler dururuz. Bu amaçla reklam kampanyaları yaptırdık, afişler astırdık, sloganlar ürettik bir miktar başarılı olduk ama ülkemizi topyekün bütün değerleriyle pazarlamayı asla başaramadık. Eğer başarabilseydik kapısında süründüğümüz AB ülkelerinin halkları bizimle ilgili bu denli olumsuz düşünmezlerdi. Bizim imajımızla ilgili olumsuz algılamaların hiç biri bu kadar belirleyici olmazdı.
Doğrudur. Ülkemizin pazarlanması gerekir. Artık siyasi ve ekonomik olarak istikrarlı bir ülke olduğumuzu, yatırım yapılacak çekici pazarlar arasında olduğumuzu, insanlarımızın büyük bir çoğunluğunun yüzünün batıya dönük olduğunu, geleneklerimizi, göreneklerimizi, romanımızı, şiirimizi kısaca sahip olduğumuz bütün değerleri hedef kitlemize pazarlamalıyız. Bunun için pazarlama karmamızı doğru bir şekilde oluşturmalıyız. Kime ne söyleyeceğimizi, nasıl söyleyeceğimizi, nerede söyleyeceğimizi, hangi araçları kullancağımızı, ne kadar söyleceğimizi ince eleyip sık dokuyarak belirlemeyiz. Hangi değerlerimizi öne çıkaracağımızı, hangi motifleri kullancağımızı açık bir şekilde tanımlamalıyız. Bu işi tepeden tırnağa herkes sahiplenmeli. Başbakandan sokaktaki vatandaşa kadar herkesin ülkesini pazarlamada bir görevi olmalı. Ülkeyi satıyorlar diye feveran eden muhalefet liderleri de ingilizce biliyorlarsa Philip Kotler’in Marketing Managemet adlı kitabını tez elden okumalı. Bilmiyorlarsa da her biri pazarlama alanına emek vermiş bir çok pazarlama hocasının Türkçe yazdığı pazarlama kitaplarını edinmeye bakmalılar.
Son olarak pazarlamacı Başbakan’ımıza seslenmek istiyorum. Lütfen kopartılan vavelaya bakıp da “yanlış anlaşıldı ben aslında pazarlama derken şunu anlatmak istemiştim” türünden açıklamalar yapmayın. Pazarlamayı bilmeyenler yüzünden bu ülke çok çekti. Onlarda bu işin aslını öğrensinler. İsterlerse biz pazarlama akademisyenleri yardıma hazırız.
Yıllardır pazarlama alanına katkı sağlamaya ve bir şeyler üretmeye gayret gösteren bir akademisyen olarak “benim görevim Türkiye’yi pazarlamak” diyen bir başbakan gördüm ya artık ölsem de gam yemem. İçinde başbakan sözcüğü geçen bir yazıda siyasetten söz etmemek mümkün müdür bilmiyorum ama beni ilgilendiren kısmı sadece “pazarlama” sözcüğünün bu kadar anlamlı bir yerde ve zamanda kullanılmış olmasıdır. Her ne kadar amatör muhalefetin değişmez isimleri ortaya atılıp mal bulmuş mağribi gibi “işte ülkeyi satıyor, kendi ağzıyla söyledi” gibi anlamsız lakırdılar etmeye başlasalar da söylenen söz çok önemli.
Bizim iş dünyamızın da siyaset dünyamızın da en önemli sorunlarından birisidir satışla pazarlamayı karıştırmak. Pazarlama yapmadan satış yapmaya çalışman iş adamları da siyasiler de hep kaybetmişlerdir. Oysa pazarlama satıştan çok önce başlayan ve de satış bittikten sonra da devam eden bir süreçtir. Dinamik bir süreçtir. Pazarı anlamayı, bilmeyi, pazarla kalıcı, sağlıklı ve rasyonel ilişkiler kurmayı gerektirir. Pazarlama bütün bunları yaparken aynı zamanda işletmenin amaçlarına ulaşmasını da sağlar. Eğer kâr amacı güdüyorsanız bu amaca ancak pazara odaklanarak başarabilirsiniz. Pazar size her şeyi söyler ancak onun dilinden anlamanız gerekir.
Başbakan’ın pazarlama performansı geçen seçimlerde net bir şekilde görüldü. Seçilen mesajlar, yürütülen kampanyalar, kamuoyu araştırmalarından yararlanma ve benzeri bir çok işaret bize Başbakan’ın pazarlamayla satışın farkını bildiğini gösteriyor. Kamuoyu araştırmalarından oy kaybetmediğini, ilerici geçinen rakibinden daha ilerici algılandığını, en güvenilen kişiler arasında yer aldığını rahatlıkla görebiliyoruz. Hedef kitlesine verdiği mesajlar, içeride ve dışarıda izlediği yöntemler bilimsel verilerden hareket ettiği izlenimini veriyor.
Yıllardan beri batı kamuoylarının bizi anlamadığını, bizi tanımadığını söyler dururuz. Bu amaçla reklam kampanyaları yaptırdık, afişler astırdık, sloganlar ürettik bir miktar başarılı olduk ama ülkemizi topyekün bütün değerleriyle pazarlamayı asla başaramadık. Eğer başarabilseydik kapısında süründüğümüz AB ülkelerinin halkları bizimle ilgili bu denli olumsuz düşünmezlerdi. Bizim imajımızla ilgili olumsuz algılamaların hiç biri bu kadar belirleyici olmazdı.
Doğrudur. Ülkemizin pazarlanması gerekir. Artık siyasi ve ekonomik olarak istikrarlı bir ülke olduğumuzu, yatırım yapılacak çekici pazarlar arasında olduğumuzu, insanlarımızın büyük bir çoğunluğunun yüzünün batıya dönük olduğunu, geleneklerimizi, göreneklerimizi, romanımızı, şiirimizi kısaca sahip olduğumuz bütün değerleri hedef kitlemize pazarlamalıyız. Bunun için pazarlama karmamızı doğru bir şekilde oluşturmalıyız. Kime ne söyleyeceğimizi, nasıl söyleyeceğimizi, nerede söyleyeceğimizi, hangi araçları kullancağımızı, ne kadar söyleceğimizi ince eleyip sık dokuyarak belirlemeyiz. Hangi değerlerimizi öne çıkaracağımızı, hangi motifleri kullancağımızı açık bir şekilde tanımlamalıyız. Bu işi tepeden tırnağa herkes sahiplenmeli. Başbakandan sokaktaki vatandaşa kadar herkesin ülkesini pazarlamada bir görevi olmalı. Ülkeyi satıyorlar diye feveran eden muhalefet liderleri de ingilizce biliyorlarsa Philip Kotler’in Marketing Managemet adlı kitabını tez elden okumalı. Bilmiyorlarsa da her biri pazarlama alanına emek vermiş bir çok pazarlama hocasının Türkçe yazdığı pazarlama kitaplarını edinmeye bakmalılar.
Son olarak pazarlamacı Başbakan’ımıza seslenmek istiyorum. Lütfen kopartılan vavelaya bakıp da “yanlış anlaşıldı ben aslında pazarlama derken şunu anlatmak istemiştim” türünden açıklamalar yapmayın. Pazarlamayı bilmeyenler yüzünden bu ülke çok çekti. Onlarda bu işin aslını öğrensinler. İsterlerse biz pazarlama akademisyenleri yardıma hazırız.
Yorumlar