Makedonya
Avrupa’nın ortasında küçük bir balkan ülkesi Makedonya. Bir uçtan diğerine birkaç saatte ulaşmak mümkün. Yemyeşil ormanları, berrak akarsuları, Avrupa’nın en büyük ve en derin gölü olan Ohri Gölü ile güzelliği doğallığından gelen bir tanıdık bir ülke. Hemen her köşesinde Osmanlı’dan kalan cami, köprü, çeşme ve benzeri yapılar olan bu güzel ülkede Türkçe en çok konuşulan üçüncü dil. Avrupa’da olmasına karşın sokaklarında gezerken kendinizi daha çok Anadolu ya da Trakya’da bir kentte gezer gibi hissediyorsunuz. Buralarda yaşayan Türkler uydu yayınları izleyebildiklerinden giderek daha temiz bir Türkçe konuşmaya başlamışlar. Eski Yugoslavya’dan sancılı bir süreç sonunda ayrıldıktan sonra “Makedonya” ismini kullanması nedeniyle Yunanistan ile sorunlar yaşayan Makedonya kendi içinde yaşadığı etnik çatışmaların sonucunda bugün biraz daha sakinleşmiş durumda.
Ekonomik açıdan bakıldığında özelleştirme çalışmaları tamamlanmış ve ülkenin büyük bankaları, fabrikaları, şirketleri birer birer özel sektörün eline geçmiş durumda. En önde gelen bankaları Yunanlılar satın almışlar. Büyük tekstil firmaları da aynı şekilde ağırlıklı olarak Yunanlıların eline geçmiş. Gözlerim Türk firmalarını, bankalarını boşuna aradı. Gostivar yakınlarında yol üzerinde bulunan, ısıya dayanıklı tuğla imal eden bir fabrikanın eskiden bakanlık yapmış bir Türk iş adamına ait olduğunu bilgisi verilince hoş bir duygu kapladı içimi. Acaba başkaları da gelmiş midir diye merak ettim. Lakin çok fazla gelen giden yoktu. Market raflarında yer alan ürünlerin tamamına yakını ithal ürünler olmasına rağmen Türk markalarından neredeyse eser yoktu. Ramenka mağazasını görünce Koç grubuyla gurur duydum. Bir de sağlık sektöründe yatırım yapan bir Türk şirketinden bahsedildi. Türk iş adamları tarafından küçük ve önemsiz görülen Makedonya’nın yakın bir gelecekte Avrupa Birliği’ne katılmasına kesin gözüyle bakılıyor. Birliğe uyum çalışmaları ve hazırlıklar bakımından önemli sayılabilecek adımlar atılmış.
Turizm yakın bir gelecekte bu ülkenin önemli gelir kaynaklarından birisi olabilir. Ohri gölü kıyısındaki beş yıldızlı oteller, kumarhaneler ve eğlence yerleri şimdilik boş olsa da bir kaç yıl sonra zengin Avrupa’lıların en gözde tatil yerleri arasında yer alacak gibi görünüyor. Otellerin işletmecileri bizim yirmi yıl öncesinin turizmcilerine çok benziyor. Fiziksel altyapı uygun olmasına rağmen hizmet kalitesi çok gerilerde. Sanayi tesislerine ilgi göstermeyen Türk yatırımcıların Turizm sektöründe olabileceklerini düşündüm ama yine yanıldım. Çoğu oteli yok pahasına Avrupalı ve Yunanlı şirketler satın almışlar.
Globalleşme sadece bizim ülkemize yabancı yatırımcıların gelmesi ve ulusal şirketleri satın alması mı acaba diye düşünmeden edemiyor insan. Neden Türk yatırımcıları bu fırsatları göremiyor diye üzülmemek elde değil. Coğrafi ve tarihi yakınlık, dil ve kültür sorununun olmayışı, iki ülke arasındaki sıkı ilişkiler bile Türk yatırımcılarının bu ülkeye yönelmesine yetmemiş.
Çevresinde Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan ve Kosova Özerk Bölgesi’nin yer aldığı Makedonya Türk şirketleri için önemli bir Pazar fırsatı olabilirdi. Zira çevre ülkelerle birlikte değerlendirildiğinde çok ciddi bir Pazar oluşturan ve de Avrupa Birliği’ne girmek üzere olan bu ülkede yatırım yapmak bir çok firma için ciddi kazanç kapıları açabilirdi. Çin’de, Hindistan’da fırsat peşinde koşan iş adamlarımızın burnumuzun dibindeki bu ülkeyi ihmal etmelerine üzülmemek elde değil.
Ekonomik açıdan bakıldığında özelleştirme çalışmaları tamamlanmış ve ülkenin büyük bankaları, fabrikaları, şirketleri birer birer özel sektörün eline geçmiş durumda. En önde gelen bankaları Yunanlılar satın almışlar. Büyük tekstil firmaları da aynı şekilde ağırlıklı olarak Yunanlıların eline geçmiş. Gözlerim Türk firmalarını, bankalarını boşuna aradı. Gostivar yakınlarında yol üzerinde bulunan, ısıya dayanıklı tuğla imal eden bir fabrikanın eskiden bakanlık yapmış bir Türk iş adamına ait olduğunu bilgisi verilince hoş bir duygu kapladı içimi. Acaba başkaları da gelmiş midir diye merak ettim. Lakin çok fazla gelen giden yoktu. Market raflarında yer alan ürünlerin tamamına yakını ithal ürünler olmasına rağmen Türk markalarından neredeyse eser yoktu. Ramenka mağazasını görünce Koç grubuyla gurur duydum. Bir de sağlık sektöründe yatırım yapan bir Türk şirketinden bahsedildi. Türk iş adamları tarafından küçük ve önemsiz görülen Makedonya’nın yakın bir gelecekte Avrupa Birliği’ne katılmasına kesin gözüyle bakılıyor. Birliğe uyum çalışmaları ve hazırlıklar bakımından önemli sayılabilecek adımlar atılmış.
Turizm yakın bir gelecekte bu ülkenin önemli gelir kaynaklarından birisi olabilir. Ohri gölü kıyısındaki beş yıldızlı oteller, kumarhaneler ve eğlence yerleri şimdilik boş olsa da bir kaç yıl sonra zengin Avrupa’lıların en gözde tatil yerleri arasında yer alacak gibi görünüyor. Otellerin işletmecileri bizim yirmi yıl öncesinin turizmcilerine çok benziyor. Fiziksel altyapı uygun olmasına rağmen hizmet kalitesi çok gerilerde. Sanayi tesislerine ilgi göstermeyen Türk yatırımcıların Turizm sektöründe olabileceklerini düşündüm ama yine yanıldım. Çoğu oteli yok pahasına Avrupalı ve Yunanlı şirketler satın almışlar.
Globalleşme sadece bizim ülkemize yabancı yatırımcıların gelmesi ve ulusal şirketleri satın alması mı acaba diye düşünmeden edemiyor insan. Neden Türk yatırımcıları bu fırsatları göremiyor diye üzülmemek elde değil. Coğrafi ve tarihi yakınlık, dil ve kültür sorununun olmayışı, iki ülke arasındaki sıkı ilişkiler bile Türk yatırımcılarının bu ülkeye yönelmesine yetmemiş.
Çevresinde Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan ve Kosova Özerk Bölgesi’nin yer aldığı Makedonya Türk şirketleri için önemli bir Pazar fırsatı olabilirdi. Zira çevre ülkelerle birlikte değerlendirildiğinde çok ciddi bir Pazar oluşturan ve de Avrupa Birliği’ne girmek üzere olan bu ülkede yatırım yapmak bir çok firma için ciddi kazanç kapıları açabilirdi. Çin’de, Hindistan’da fırsat peşinde koşan iş adamlarımızın burnumuzun dibindeki bu ülkeyi ihmal etmelerine üzülmemek elde değil.
Yorumlar